SOSYOLOJI |
Kaynak: Bu sayfada yer alan metinler Meb sosyoloji ders kitabından alınmıştır
1- Sosyolojinin Konusu ve Tanımı İnsan, yaşamının her döneminde diğer insanlara ihtiyaç duyan bir canlı olduğu için toplum yaşamı, insanlık tarihi kadar geçmişe dayanmaktadır. Düşünce tarihi boyunca bir çok filozof, toplum yaşamını ele almışsa da toplumsallığı bugünkü biçimiyle ele alan ilk kişi İbn-i Haldun’dur. İbn-i Haldun, özellikle “Mukaddime” adlı kitabında toplumları Göçebe (Bedevi) Toplum ve Yerleşik (Hadari) Toplum olarak ikiye ayırmıştır. Ancak Sosyolojinin felsefeden bağımsızlaşarak kendi başına bir alan olması Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi’nin sonuçları üzerine 19. yy.’ın başlarına rastlar. Franosız Saint Simon, sosyolojiden 19. yy.’daki olayları açıklamak için yararlanmış; yine bir Fransız, Auguste Comte ise 1839 yılında yazdığı kitapta ilk defa “Sosyoloji” terimini kullanmıştır. Sosyoloji, “society” (toplum/topluluk) ve “logy” (loji/bilim) kelimelerinin birleşiminden “toplumbilim” olarak üretilmiştir. Ama yine de sosyolojinin tanınması İngiliz Herbert Spencer tarafından sağlanmıştır. Bu yönüyle sosyoloji “en genç bilim dalı” ünvanına sahiptir. Batı’da 19. yy.’da büyük bir kargaşa ortaya çıkmıştır. Özellikle, büyüyen kentlerde yaşayan işçilerle aristokrat kesim arasında ciddi uçurumlar oluşmaya başlamış, bu ise toplum içerisinde önemli bir hareketlilik ve değişim yaşanmasına neden olmuştur. Sosyoloji ilk olarak bu dönemde, “toplumsal değişimi ve bu değişimin nedenlerini” açıklamaya çalışmıştır. Ancak sonraki dönemlerde, insanlar arasındaki tüm ilişki biçimlerini araştıran, bu ilişkilerin arkasında yatan nedenlerle birlikte sonrasında ortaya çıkan sonuçları konusu içerisine alan bir bilim dalı haline gelmiştir. Sosyolojinin amacı, toplumsal ilişkileri açıklayarak genel bir toplum kuramına ulaşmaktır. Sosyolojinin doğuşunda üç temel olay belirleyici bir rol oynamıştır. Bunlardan biri doğa bilimlerinde ve felsefi düşüncede yaşanan gelişmeler, diğer ikisi de 1789 Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi’dir. Sosyoloji, toplumsal grupları, örgütlenmeleri, kurumları, kurumlar arası ilişkileri, toplumsal yapıda meydana gelen değişim ve gelişim süreclerini,toplumsal olay ve olguları bilimsel yöntem ve araştırma teknikleri kullanarak inceleyen ve bilimsel sonuçlara ulaşan bir sosyal bilimdir. Toplumsal olay, toplumsal yaşamda toplumsal ilişkiler sonucunda ortaya çıkan tek tek değişmelerdir. Her toplumsal olayın belli bir yeri, zamanı ve faili vardır. Örneğin; “1789 Fransız Devrimi” bir toplumsal olaydır. Ancak bir olayın sosyolojinin ilgi alanına girebilmesi için toplumun genelini etkileyecek bir nitelik kazanması gerekir. Toplumsal olgu, aynı türden olayların sürekliliğinden yola çıkarak elde edilen soyut bir kavramdır. Belli bir yeri, zamanı ve yapanı yoktur. Her zaman ve her yerde olabilecek bir durumu ifade eder. Örneğin; “devrim” bir toplumsal olgudur. Sosyoloji ve İndirgemecilik Sosyolojide toplumsal olayların açıklanmasında “indirgemeci” ve “bütüncü” olmak üzere iki yaklaşım hâkimdir. İndirgemeci yaklaşıma göre toplumsal olaylar ekonomik, siyasi, ahlaki, dinî, hukuki olaylardan yalnızca birine bağlı olarak şekillenir. Bütüncül yaklaşıma göre ise toplum birçok parçanın karşılıklı etkileşim içinde olduğu bir sistemdir. Bu nedenle hiçbir toplumsal olay ne tek başına toplumun bütününden bağımsız ne de yalnızca tek bir etkene bağlı olarak açıklanabilir Sosyolojinin Özellikleri: • Toplum içerisinde olanı inceler; olması gerekenle ilgilenmez. Bu nedenle, kural koyan (normatif) bir alan değildir. • Olayları neden-sonuç bağıyla birlikte inceler. • Toplumu bireylere göre değil, bir bütün olarak değerlendirir. • Kendine özgü araştırma yöntemleri vardır. Deney yapmaz. |
Sosyoloji ile İlgili Temel Kavramlar
Toplum : Belli bir fiziksel yeri ve coğrafyası bulunan, ortak bir kültüre ve devamlılığa sahip, üyeleri arasında işbirliği olan ve kendi kendini devam ettiren insan topluluklarına denir. Toplum, farklı sosyologlar tarafından çeşitli özelliklerine göre sınıflandırılmıştır:
İlk olarak İbn-i Haldun, toplumu insanları birbirine bağlayan duygu temelinde ikiye ayırır:
– Göçebe (Bedevi) Toplum: Kan bağıyla bir araya gelmişlerdir ve göçebedirler.
– Yerleşik (Hadari) Toplum: Belli amaçlarla bir araya gelmişlerdir ve yerleşik bir yaşam sürerler.
Emile Durkheim ise toplumu insanlar arasındaki ilişkiye göre ikiye ayırır:
– Mekanik (Basit) Toplum: İnsanlar arasında yüz yüze ve samimi ilişkilerin olduğu, homojen (uzmanlaşmanın olmadığı) toplumlardır.
– Organik (Karmaşık) Toplum: İnsanlar arasında resmi ilişkilerin ve işbölümünün olduğu, geniş nüfustan dolayı insanlar arasındaki kontrolün toplumsal baskı ile sağlandığı toplumlardır.
F. Tönnies, Durkheim’in toplum sınıflandırmasından yararlanarak ikili bir ayrım yapar:
– Cemaat: Mekanik toplum gibi basit, ırk ve etnik yönden farklılaşmamış bireylerin kurduğu toplumlardır
– Cemiyet: Organik toplum gibi karmaşık, etnik yönden farklılaşmış bireylerin kurduğu toplumdur.
Auguste Comte ise toplumun gelişimine göre her toplumun üç ayrı aşamadan geçeceğini/geçtiğini söyler:
– Teolojik Aşamadaki Toplum: Askeri ve monarşik bir yapı vardır. Askerler ve din adamları egemendir.
– Metafizik Aşamadaki Toplum: Her olay dine göre yorumlanır. Dini kurallar toplumun işleyişini belirler. Batıl inançlar (fallar, büyüler…) söz konusudur.
– Pozitif Aşamadaki Toplum: Tüm doğa ve toplum olayları sadece somut verilerle açıklanmaya çalışılır. Bilimsel düşünce egemendir. Sosyal karışıklıkların sona ereceği aşamadır.
Toplum, belirli bir coğrafi bölge üzerinde temel ihtiyaçlarını karşılamak için örgütlenmiş, aralarındaki etkileşim ve iletişimi düzenleyen kuralları ve kurumsal ilişkileri olan görece büyük insan topluluğudur.
Toplumsal grup belli ortak özelliklere sahip, etkileşim ve ilişki içinde bulunan ve belli bir sürekliliği olan, en az iki kişinin meydana getirdiği topluluktur. Kurum ve kuruluş kavramları gündelik dilde birbirlerinin yerine sıkça kullanılmaktadır.
Sosyolojik açıdan kurum, nesiller boyu devam eden, kalıcı nitelik kazanan, ortak kabul görmüş uygulama ve davranış kalıplarını (eğitim ve ekonomi gibi) ifade eder. Buna karşılık kuruluş ise kurumların sosyal hayattaki somut görünümleridir. Örneğin; ekonomi bir kurum iken sosyal hayatta ticari faaliyet yürüten bir şirket ise kuruluştur.
Aile samimi ve duygusal ilişkilerin yani birincil ilişkilerin sürdüğü bir grup iken yönetim kurulu ise resmî ilişkilerin yani ikincil ilişkilerin sürdüğü bir gruptur. Toplumsal gruplar yapı, kuruluş ve ilişkiler bakımından farklılıklar gösterse de ortak birtakım amaç ve işlevleri de vardır. Bunlar;
Bireyin biyolojik, psikolojik, sağlık, barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılamak,
Bireye toplumun kültürünü kazandırmak,
Bireye güven duygusu vermek ve bireyin kimlik ve kişilik sahibi olmasını sağlamak,
Grup bilinci ve biz duygusu kazandırmak,
Dayanışma içinde olmayı sağlamak,
Bireyde tutum değişikliğine sebep olmaktır.
SOSYOLOJİNİN DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİSİ
İnsan topluluklarıyla ilgilenen sosyoloji, birçok bilim dalı ile beraber çalışma yürütmektedir. Beraber çalıştığı bilim dallarıyla ilişkisi şöyledir:
1- Sosyoloji – Tarih: Geçmişte yaşamış insan toplulukları hakkında bilgi edinir.
2- Sosyoloji – Psikoloji: Toplumun bireye, bireyin de topluma etkilerini inceler. Bu alandan “Sosyal Psikoloji” ortaya çıkar.
3- Sosyoloji – Antropoloji: Toplumların gelişimini ve kültürel özelliklerini inceler.
4- Sosyoloji – Hukuk: Hukuk kurallarının toplumsal işlevlerini ve kuralların topluma uygunluğunu inceler
5- Sosyoloji – Ekonomi: Ekonomik olaylar ve toplumsal olaylar arasındaki etkileşimi inceler.
6- Sosyoloji – Siyaset Bilimi: Toplumların yönetim biçimlerini inceler.
7- Sosyoloji – Coğrafya: Toplumun yaşadığı bölgenin coğrafi özelliklerinin toplumun yaşayışına etkilerini inceler.
Sosyolojik Yöntemler
a. Toplumsal olay ve olguları araştırır ve belirler.
– Olay: Bir toplumda gelişen tek tek durumlardır. Tekildir ve somut olarak yaşanmıştır. Örneğin: 1789 Fransız İhtilali, Kurtuluş Savaşı, I. Dünya Savaşı, Ali’nin doğumu, Ayşe’nin okula gitmesi…
– Olgu: Olaylardan yola çıkılarak ulaşılan genellemelerdir. Tümel ve soyutturlar. Örneğin: İhtilal, savaş, doğum, eğitim…
b. Olaylar arasında neden-sonuç bağı kurar.
c. Ulaştığı bilgilerden toplumların tümü için geçerli genellemelere ulaşmaya çalışır.
BİLİMSEL YÖNTEM: Bütün bilimlerin kullandığı üç akıl yürütme biçimi vardır.
– Tümevarım: Tek tek olayların bilgisinden genel bir bilgiye ulaşma.
– Tümdengelim: Genel bilgiden hareketle yaşanmış olan tek tek olayları anlamlandırma.
– Analoji : Aynı olay ya da olgunun benzer birçok yönünün zaman ve mekân faktörleri gözönüne alınarak karşılaştırılmasıdır.
SOSYOLOJİNİN ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
Tarama araştırması: Geniş grupları kapsayan bir araştırmadır, en önemli türünü kamuoyu araştırmaları oluşturur. Bu araştırmalarda çoğunlukla anket (soru kâğıdı) ve görüşme tekniği kullanılır.
Güçlü yanları
• Çok sayıda bireyden etkin bir şekilde veri elde etmeyi mümkün kılar.
• Sosyolojiye sayısal çalışma olanağı sağlar.
• Katılımcıların cevapları arasında kesin bir karşılaştırma yapma imkânı verir.
Zayıf yönleri
• Toplanan malzeme yüzeysel olabilir.
• Araştırma yapılan konuda kamuoyunun görüşlerini yansıtacak iyi bir örneklemin seçilmesi sorunu vardır.
Alan çalışması: Belirli bir olayın çok boyutlu olarak derinlemesine incelenmesidir. En önemli türünü monografi çalışmaları oluşturur. Monografiler; belde (köy, şehir) monografileri ve kuruluş (sendika, siyasi parti baskı grubu) monografileri olarak ikiye ayrılır. Alan çalışmasında, gözlem, anket, görüşme gibi veri toplama teknikleri kullanılır.
Güçlü yanları
• Daha zengin ve ayrıntılı veri sağlar.
Zayıf yönleri
• Nispeten küçük grup ya da toplulukları incelemek için kullanılır.
• Bulgular sadece araştırma yapılan alan için geçerli olur.
Belgelere dayalı araştırma: Yazılı belgeler, istatistiki belgeler ve günlük yaşamın parçası olan her türlü belgenin (ev ve iş araç gereçleri, sanat eserleri, fotoğraflar, ses kayıtları) kullanılarak bir konunun araştırılmasıdır.
Güçlü yanları
• Çok sayıda olay hakkında veri ve derinliği olan malzeme sağlar.
• Tarihsel yönü olan çalışmalar için önem taşır.
Zayıf yönleri
• Araştırmacı taraflı olabilecek mevcut verilere bağımlıdır.
• Kaynakların, gerçek durumu ne kadar yansıttığını anlamak güçtür.
Sosyolojik Araştırmalarda Veri Toplama Teknikleri
Araştırma tekniği: Bir araştırmada olguları kurmak ya da yerleştirmek, onları çözümlemek ve ileri sürülen hipotezleri sınamak için kullanılan tekniklere denir. Bunlar gözlem , anket, görüşme, monografi ve sosyometridir.
a. Gözlem: İnsanlar arasındaki sosyal ilişki ve olguları yerinde izlemek ve incelemektir. İki türlü gözlem vardır:
– Doğal Gözlem: Araştırılan konunun kendi doğal ortamında ve araştırmacının müdahalesi olmaksızın incelenmesidir.
Uyarı: Doğal gözlemde, araştırmacının toplumsal olayların karmaşıklığından dolayı tam ve net bilgi elde etmesi mümkün olmayabilir.
– Katılımlı Gözlem: Araştırmacının araştırdığı gruba dahil olarak olayları daha yakından izlemesidir.
Uyarı: Katılımlı gözlemde araştırmacının doğrudan grubun içerisinde olması objektifliğini bozabilmektedir. Bu durumda nesnel bir değerlendirme mümkün olmayabilir.
b. Anket: Bireylerin belirli konularla ilgili, duygu, düşünce, tutum ve önerilerini tespit etmek üzere hazırlanmış bir soru listesi ile bilgi alınmasıdır.
Bilgisine ulaşılmak istenen toplumdaki kişi sayısının fazla olması, ekonomik ve zamansal sorunlar doğuracağından anketler, toplumun genelini yansıtacağı düşünülen belli bir “örneklem” grubu üzerinde yapılır.
c. Görüşme (Mülakat) : Araştırmacının görüşeceği kimseyle yüz yüze gerçekleştirdiği bilgi alma tekniğidir.
d. Monografi: Seçilen tipik birimlerin, mümkün olduğunca karşılaştırmaya ve genellemeye uygun bilgiler elde etmek amacıyla derinlemesine araştırılmasıdır. Sistematik bir gözlem tekniğidir.Örneğin: Aile, köy ve mahalle monografileri gibi. İlk kez kullanan Fransız sosyolog Le Play' dir. Avrupada işçi aileleri üzerine inceleme yapmıştır.
e. İstatistik : Diğer tekniklerle elde edilen sayısal verilerin daha kolay yorumlanmasını sağlamak için bilgilerin tablolarda gösterilmesidir.
f. Sosyometri: Küçük grupların iç yapısını belirleyecek sorular oluşturarak grup üyelerinin antipati ve sempatilerini tespit etmeyi amaçlayan bir araştırma tekniğidir. İlk kullanan Moreno dur. Örneğin ''en sevdiğiniz 3 arkadaşınızı sırayla yazınız'' sorusu sorularak sınıfın içindeki en sevilen lider öğrenci, grup dışı tercih edilmeyen öğrenci sınıftaki gruplar vs. tesbit edilebilir.
Toplum : Belli bir fiziksel yeri ve coğrafyası bulunan, ortak bir kültüre ve devamlılığa sahip, üyeleri arasında işbirliği olan ve kendi kendini devam ettiren insan topluluklarına denir. Toplum, farklı sosyologlar tarafından çeşitli özelliklerine göre sınıflandırılmıştır:
İlk olarak İbn-i Haldun, toplumu insanları birbirine bağlayan duygu temelinde ikiye ayırır:
– Göçebe (Bedevi) Toplum: Kan bağıyla bir araya gelmişlerdir ve göçebedirler.
– Yerleşik (Hadari) Toplum: Belli amaçlarla bir araya gelmişlerdir ve yerleşik bir yaşam sürerler.
Emile Durkheim ise toplumu insanlar arasındaki ilişkiye göre ikiye ayırır:
– Mekanik (Basit) Toplum: İnsanlar arasında yüz yüze ve samimi ilişkilerin olduğu, homojen (uzmanlaşmanın olmadığı) toplumlardır.
– Organik (Karmaşık) Toplum: İnsanlar arasında resmi ilişkilerin ve işbölümünün olduğu, geniş nüfustan dolayı insanlar arasındaki kontrolün toplumsal baskı ile sağlandığı toplumlardır.
F. Tönnies, Durkheim’in toplum sınıflandırmasından yararlanarak ikili bir ayrım yapar:
– Cemaat: Mekanik toplum gibi basit, ırk ve etnik yönden farklılaşmamış bireylerin kurduğu toplumlardır
– Cemiyet: Organik toplum gibi karmaşık, etnik yönden farklılaşmış bireylerin kurduğu toplumdur.
Auguste Comte ise toplumun gelişimine göre her toplumun üç ayrı aşamadan geçeceğini/geçtiğini söyler:
– Teolojik Aşamadaki Toplum: Askeri ve monarşik bir yapı vardır. Askerler ve din adamları egemendir.
– Metafizik Aşamadaki Toplum: Her olay dine göre yorumlanır. Dini kurallar toplumun işleyişini belirler. Batıl inançlar (fallar, büyüler…) söz konusudur.
– Pozitif Aşamadaki Toplum: Tüm doğa ve toplum olayları sadece somut verilerle açıklanmaya çalışılır. Bilimsel düşünce egemendir. Sosyal karışıklıkların sona ereceği aşamadır.
Toplum, belirli bir coğrafi bölge üzerinde temel ihtiyaçlarını karşılamak için örgütlenmiş, aralarındaki etkileşim ve iletişimi düzenleyen kuralları ve kurumsal ilişkileri olan görece büyük insan topluluğudur.
Toplumsal grup belli ortak özelliklere sahip, etkileşim ve ilişki içinde bulunan ve belli bir sürekliliği olan, en az iki kişinin meydana getirdiği topluluktur. Kurum ve kuruluş kavramları gündelik dilde birbirlerinin yerine sıkça kullanılmaktadır.
Sosyolojik açıdan kurum, nesiller boyu devam eden, kalıcı nitelik kazanan, ortak kabul görmüş uygulama ve davranış kalıplarını (eğitim ve ekonomi gibi) ifade eder. Buna karşılık kuruluş ise kurumların sosyal hayattaki somut görünümleridir. Örneğin; ekonomi bir kurum iken sosyal hayatta ticari faaliyet yürüten bir şirket ise kuruluştur.
Aile samimi ve duygusal ilişkilerin yani birincil ilişkilerin sürdüğü bir grup iken yönetim kurulu ise resmî ilişkilerin yani ikincil ilişkilerin sürdüğü bir gruptur. Toplumsal gruplar yapı, kuruluş ve ilişkiler bakımından farklılıklar gösterse de ortak birtakım amaç ve işlevleri de vardır. Bunlar;
Bireyin biyolojik, psikolojik, sağlık, barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılamak,
Bireye toplumun kültürünü kazandırmak,
Bireye güven duygusu vermek ve bireyin kimlik ve kişilik sahibi olmasını sağlamak,
Grup bilinci ve biz duygusu kazandırmak,
Dayanışma içinde olmayı sağlamak,
Bireyde tutum değişikliğine sebep olmaktır.
SOSYOLOJİNİN DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİSİ
İnsan topluluklarıyla ilgilenen sosyoloji, birçok bilim dalı ile beraber çalışma yürütmektedir. Beraber çalıştığı bilim dallarıyla ilişkisi şöyledir:
1- Sosyoloji – Tarih: Geçmişte yaşamış insan toplulukları hakkında bilgi edinir.
2- Sosyoloji – Psikoloji: Toplumun bireye, bireyin de topluma etkilerini inceler. Bu alandan “Sosyal Psikoloji” ortaya çıkar.
3- Sosyoloji – Antropoloji: Toplumların gelişimini ve kültürel özelliklerini inceler.
4- Sosyoloji – Hukuk: Hukuk kurallarının toplumsal işlevlerini ve kuralların topluma uygunluğunu inceler
5- Sosyoloji – Ekonomi: Ekonomik olaylar ve toplumsal olaylar arasındaki etkileşimi inceler.
6- Sosyoloji – Siyaset Bilimi: Toplumların yönetim biçimlerini inceler.
7- Sosyoloji – Coğrafya: Toplumun yaşadığı bölgenin coğrafi özelliklerinin toplumun yaşayışına etkilerini inceler.
Sosyolojik Yöntemler
a. Toplumsal olay ve olguları araştırır ve belirler.
– Olay: Bir toplumda gelişen tek tek durumlardır. Tekildir ve somut olarak yaşanmıştır. Örneğin: 1789 Fransız İhtilali, Kurtuluş Savaşı, I. Dünya Savaşı, Ali’nin doğumu, Ayşe’nin okula gitmesi…
– Olgu: Olaylardan yola çıkılarak ulaşılan genellemelerdir. Tümel ve soyutturlar. Örneğin: İhtilal, savaş, doğum, eğitim…
b. Olaylar arasında neden-sonuç bağı kurar.
c. Ulaştığı bilgilerden toplumların tümü için geçerli genellemelere ulaşmaya çalışır.
BİLİMSEL YÖNTEM: Bütün bilimlerin kullandığı üç akıl yürütme biçimi vardır.
– Tümevarım: Tek tek olayların bilgisinden genel bir bilgiye ulaşma.
– Tümdengelim: Genel bilgiden hareketle yaşanmış olan tek tek olayları anlamlandırma.
– Analoji : Aynı olay ya da olgunun benzer birçok yönünün zaman ve mekân faktörleri gözönüne alınarak karşılaştırılmasıdır.
SOSYOLOJİNİN ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
Tarama araştırması: Geniş grupları kapsayan bir araştırmadır, en önemli türünü kamuoyu araştırmaları oluşturur. Bu araştırmalarda çoğunlukla anket (soru kâğıdı) ve görüşme tekniği kullanılır.
Güçlü yanları
• Çok sayıda bireyden etkin bir şekilde veri elde etmeyi mümkün kılar.
• Sosyolojiye sayısal çalışma olanağı sağlar.
• Katılımcıların cevapları arasında kesin bir karşılaştırma yapma imkânı verir.
Zayıf yönleri
• Toplanan malzeme yüzeysel olabilir.
• Araştırma yapılan konuda kamuoyunun görüşlerini yansıtacak iyi bir örneklemin seçilmesi sorunu vardır.
Alan çalışması: Belirli bir olayın çok boyutlu olarak derinlemesine incelenmesidir. En önemli türünü monografi çalışmaları oluşturur. Monografiler; belde (köy, şehir) monografileri ve kuruluş (sendika, siyasi parti baskı grubu) monografileri olarak ikiye ayrılır. Alan çalışmasında, gözlem, anket, görüşme gibi veri toplama teknikleri kullanılır.
Güçlü yanları
• Daha zengin ve ayrıntılı veri sağlar.
Zayıf yönleri
• Nispeten küçük grup ya da toplulukları incelemek için kullanılır.
• Bulgular sadece araştırma yapılan alan için geçerli olur.
Belgelere dayalı araştırma: Yazılı belgeler, istatistiki belgeler ve günlük yaşamın parçası olan her türlü belgenin (ev ve iş araç gereçleri, sanat eserleri, fotoğraflar, ses kayıtları) kullanılarak bir konunun araştırılmasıdır.
Güçlü yanları
• Çok sayıda olay hakkında veri ve derinliği olan malzeme sağlar.
• Tarihsel yönü olan çalışmalar için önem taşır.
Zayıf yönleri
• Araştırmacı taraflı olabilecek mevcut verilere bağımlıdır.
• Kaynakların, gerçek durumu ne kadar yansıttığını anlamak güçtür.
Sosyolojik Araştırmalarda Veri Toplama Teknikleri
Araştırma tekniği: Bir araştırmada olguları kurmak ya da yerleştirmek, onları çözümlemek ve ileri sürülen hipotezleri sınamak için kullanılan tekniklere denir. Bunlar gözlem , anket, görüşme, monografi ve sosyometridir.
a. Gözlem: İnsanlar arasındaki sosyal ilişki ve olguları yerinde izlemek ve incelemektir. İki türlü gözlem vardır:
– Doğal Gözlem: Araştırılan konunun kendi doğal ortamında ve araştırmacının müdahalesi olmaksızın incelenmesidir.
Uyarı: Doğal gözlemde, araştırmacının toplumsal olayların karmaşıklığından dolayı tam ve net bilgi elde etmesi mümkün olmayabilir.
– Katılımlı Gözlem: Araştırmacının araştırdığı gruba dahil olarak olayları daha yakından izlemesidir.
Uyarı: Katılımlı gözlemde araştırmacının doğrudan grubun içerisinde olması objektifliğini bozabilmektedir. Bu durumda nesnel bir değerlendirme mümkün olmayabilir.
b. Anket: Bireylerin belirli konularla ilgili, duygu, düşünce, tutum ve önerilerini tespit etmek üzere hazırlanmış bir soru listesi ile bilgi alınmasıdır.
Bilgisine ulaşılmak istenen toplumdaki kişi sayısının fazla olması, ekonomik ve zamansal sorunlar doğuracağından anketler, toplumun genelini yansıtacağı düşünülen belli bir “örneklem” grubu üzerinde yapılır.
c. Görüşme (Mülakat) : Araştırmacının görüşeceği kimseyle yüz yüze gerçekleştirdiği bilgi alma tekniğidir.
d. Monografi: Seçilen tipik birimlerin, mümkün olduğunca karşılaştırmaya ve genellemeye uygun bilgiler elde etmek amacıyla derinlemesine araştırılmasıdır. Sistematik bir gözlem tekniğidir.Örneğin: Aile, köy ve mahalle monografileri gibi. İlk kez kullanan Fransız sosyolog Le Play' dir. Avrupada işçi aileleri üzerine inceleme yapmıştır.
e. İstatistik : Diğer tekniklerle elde edilen sayısal verilerin daha kolay yorumlanmasını sağlamak için bilgilerin tablolarda gösterilmesidir.
f. Sosyometri: Küçük grupların iç yapısını belirleyecek sorular oluşturarak grup üyelerinin antipati ve sempatilerini tespit etmeyi amaçlayan bir araştırma tekniğidir. İlk kullanan Moreno dur. Örneğin ''en sevdiğiniz 3 arkadaşınızı sırayla yazınız'' sorusu sorularak sınıfın içindeki en sevilen lider öğrenci, grup dışı tercih edilmeyen öğrenci sınıftaki gruplar vs. tesbit edilebilir.
Sosyolojinin Doğuşuna Katkıda Bulunan Sosyologların Görüşleri
Auguste Comte (Ogüst Kont,1798-1857), 1789 Fransız Devrimi’nin yarattığı bunalım döneminde yaşadığı için toplumsal sorunlara bilimsel yollardan
çözümler aramıştır. “Pozitif Felsefe Dersleri” adlı eserinde sosyolojiye bilimler arasında yer vermiş, ilk kez sosyoloji adını kullanmış, sosyolojinin ilkelerini ve yöntemlerini belirlemiştir. Ona göre 1789 Fransız Devrimi’nin yol açtığı toplumsal istikrarsızlığa karşı toplum, bilimsel temellere göre reformdan geçirilmelidir. Comte pozitivist bir sosyologdur. Onun için yalnızca gözlemlenebilir gerçekler önemlidir. Comte’a göre eğer sosyoloji bir bilim olacaksa konusunu fizik bilimi gibi sağlam bilimsel yöntemlerle ele almak zorundadır.
Karl Marx (Karl Marks, 1818-1883)’a göre tarih, iki temel sınıfın çatışmasına sahne olan bir süreçtir. Bunlar üretim araçlarına sahip olanlar sınıfı ile üretim
araçlarından yoksun olanlar sınıfıdır. Tarihsel ve toplumsal sürecin devam etmesini sağlayan temel etken uzlaşma ve dayanışma değil sınıflar arasındaki zorunlu çatışmadır. İnsanoğlunun yaşadığı bütün bir tarih sınıf çatışmalarının tarihidir. Her tarihsel dönem kendine özgü üretim biçimi ile birlikte özel bir sınıf çatışmasına sahne olur. Bu çatışmalar İlk Çağda köle efendi, Orta Çağda feodal bey-serf, Modern Çağda ise burjuva–proletarya şeklinde tezahür eder. Marx, günümüzde bütün sosyal olguları yalnızca ekonomik nedenlerle açıkladığı için indirgemeci bir sosyolog olarak eleştirilmektedir. Marx da tıpkı Comte gibi ilerlemeci ve pozitivist bir sosyologdur. Tarihin ve toplumun zorunlu bilimsel yasalara göre hareket ettiğine inanır.
Emile Durkheim (Emile Durkhaym,1858-1917), sanayi toplumunun sorunlarına yönelmiş kurucu sosyologlardan biridir. Tıpkı Comte gibi o da
sosyal istikrarsızlıktan kaygı duymuştur. Onun sosyolojisi sahaya inen ve toplumsal olguları etraflıca inceleyen bir sosyolojidir. Durkheim’a göre sosyal düzensizlik sanayi toplumlarının zorunlu bir parçası değildir, pekâlâ toplumsal reformlarla modern toplumun içine düştüğü anomali (bunalım) hafifletilebilir. Bu nedenle Durkheim, toplumu istikrara kavuşturacak pratik çalışmalara yönelmiştir. İş bölümü, uzmanlaşma, dinsel inançlar, toplumsal ilişkiler ve dayanışma gibi olgular üzerinde durmuştur.
Max Weber (Maks Veber,1864-1920)’in sosyolojisinin en önemli özelliği sosyal olguları açıklarken bireysel inanç, kanaat ve kültürel farklılıkları dikkate almasıdır. Bu açıdan sosyolojiye daha yorumsal bir boyut katmıştır. Sanayi kapitalizmini incelediği en temel eserinde Batı kapitalizminin gerisinde Protestan ahlakının yattığını öne sürer. Max Weber’e göre modern toplumu niteleyen iki temel özellik vardır: Biri, toplumsal ilişkilere akılcılığın hâkim olması yani meşhur anlatımıyla dünyanın büyüsünün bozulmasıdır. Diğeri ise akılcılıkla paralel bir şekilde yönetimde ve ekonomide bürokratikleşmenin egemen olmasıdır.
Auguste Comte (Ogüst Kont,1798-1857), 1789 Fransız Devrimi’nin yarattığı bunalım döneminde yaşadığı için toplumsal sorunlara bilimsel yollardan
çözümler aramıştır. “Pozitif Felsefe Dersleri” adlı eserinde sosyolojiye bilimler arasında yer vermiş, ilk kez sosyoloji adını kullanmış, sosyolojinin ilkelerini ve yöntemlerini belirlemiştir. Ona göre 1789 Fransız Devrimi’nin yol açtığı toplumsal istikrarsızlığa karşı toplum, bilimsel temellere göre reformdan geçirilmelidir. Comte pozitivist bir sosyologdur. Onun için yalnızca gözlemlenebilir gerçekler önemlidir. Comte’a göre eğer sosyoloji bir bilim olacaksa konusunu fizik bilimi gibi sağlam bilimsel yöntemlerle ele almak zorundadır.
Karl Marx (Karl Marks, 1818-1883)’a göre tarih, iki temel sınıfın çatışmasına sahne olan bir süreçtir. Bunlar üretim araçlarına sahip olanlar sınıfı ile üretim
araçlarından yoksun olanlar sınıfıdır. Tarihsel ve toplumsal sürecin devam etmesini sağlayan temel etken uzlaşma ve dayanışma değil sınıflar arasındaki zorunlu çatışmadır. İnsanoğlunun yaşadığı bütün bir tarih sınıf çatışmalarının tarihidir. Her tarihsel dönem kendine özgü üretim biçimi ile birlikte özel bir sınıf çatışmasına sahne olur. Bu çatışmalar İlk Çağda köle efendi, Orta Çağda feodal bey-serf, Modern Çağda ise burjuva–proletarya şeklinde tezahür eder. Marx, günümüzde bütün sosyal olguları yalnızca ekonomik nedenlerle açıkladığı için indirgemeci bir sosyolog olarak eleştirilmektedir. Marx da tıpkı Comte gibi ilerlemeci ve pozitivist bir sosyologdur. Tarihin ve toplumun zorunlu bilimsel yasalara göre hareket ettiğine inanır.
Emile Durkheim (Emile Durkhaym,1858-1917), sanayi toplumunun sorunlarına yönelmiş kurucu sosyologlardan biridir. Tıpkı Comte gibi o da
sosyal istikrarsızlıktan kaygı duymuştur. Onun sosyolojisi sahaya inen ve toplumsal olguları etraflıca inceleyen bir sosyolojidir. Durkheim’a göre sosyal düzensizlik sanayi toplumlarının zorunlu bir parçası değildir, pekâlâ toplumsal reformlarla modern toplumun içine düştüğü anomali (bunalım) hafifletilebilir. Bu nedenle Durkheim, toplumu istikrara kavuşturacak pratik çalışmalara yönelmiştir. İş bölümü, uzmanlaşma, dinsel inançlar, toplumsal ilişkiler ve dayanışma gibi olgular üzerinde durmuştur.
Max Weber (Maks Veber,1864-1920)’in sosyolojisinin en önemli özelliği sosyal olguları açıklarken bireysel inanç, kanaat ve kültürel farklılıkları dikkate almasıdır. Bu açıdan sosyolojiye daha yorumsal bir boyut katmıştır. Sanayi kapitalizmini incelediği en temel eserinde Batı kapitalizminin gerisinde Protestan ahlakının yattığını öne sürer. Max Weber’e göre modern toplumu niteleyen iki temel özellik vardır: Biri, toplumsal ilişkilere akılcılığın hâkim olması yani meşhur anlatımıyla dünyanın büyüsünün bozulmasıdır. Diğeri ise akılcılıkla paralel bir şekilde yönetimde ve ekonomide bürokratikleşmenin egemen olmasıdır.
Türkiyede Sosyoloji
Ziya Gökalp: İstanbul Üniversitesinde ilk kez Sosyoloji Kürsüsünü kurmuş ve orada ders vermiştir.“Kültür” konusundaki “hars ve medeniyet” ayrımı
hâlâ güncelliğini korumaktadır.Durkheim'dan etkilenmiştir.
Prens Sabahattin : Osmanlının çöküşten kurtulabilmesinin tek seçeneğini toplumsal yapının ademimerkeziyetçi bir yapıya dönüşmesinde görmüştür.Le Play'in sosyolojik düşüncelerini Türk toplumuna uygulamıştır.
Mübeccel Belik Kıray : Kentleşmeyle ilgili saha çalışmaları yapmıştır.Toplumsal değişmenin hızlı olduğu dönemlerde toplumun çözülmesini önleyen bir mekanizma olarak tampon kurum kavramını geliştirmiştir.
Ziya Gökalp: İstanbul Üniversitesinde ilk kez Sosyoloji Kürsüsünü kurmuş ve orada ders vermiştir.“Kültür” konusundaki “hars ve medeniyet” ayrımı
hâlâ güncelliğini korumaktadır.Durkheim'dan etkilenmiştir.
Prens Sabahattin : Osmanlının çöküşten kurtulabilmesinin tek seçeneğini toplumsal yapının ademimerkeziyetçi bir yapıya dönüşmesinde görmüştür.Le Play'in sosyolojik düşüncelerini Türk toplumuna uygulamıştır.
Mübeccel Belik Kıray : Kentleşmeyle ilgili saha çalışmaları yapmıştır.Toplumsal değişmenin hızlı olduğu dönemlerde toplumun çözülmesini önleyen bir mekanizma olarak tampon kurum kavramını geliştirmiştir.
II. ÜNİTE : BİREY VE TOPLUM
SOSYALLEŞME: Toplumun değerler sistemini ve ideallerini bireye aktararak onu toplumun bir parçası hâline getirme sürecidir.Toplumun kurallarını öğrenme sürecidir.Sosyalleşme hayat boyu devam eden bir süreçtir.
Dört temel sosyalleşme aracı vardır. Bunlar: aile, okul, arkadaş grupları ve kitle iletişim araçlarıdır
Aile, bireyin sosyalleşmesini sağlayan ilk ve en önemli birimdir
Okul resmî ve örgütlü bir sosyalleşme kurumudur. Aileden sonra en önemli ikinci sosyalleşme aracı okuldur.
Arkadaş gruplarında çocuklar çatışma, iş birliği, rekabet gibi deneyimleri yaşarlar ve beklentileri, arzuları ve yönelimleri doğrultusunda kendilerini özgürce ifade etmeyi öğrenirler.
Kitle iletişim araçlarının bir sosyalleşme aracı olarak ortaya çıkması modern bir olgudur. Radyo, televizyon, sinema, gazete, İnternet gibi kitle iletişim araçları geniş kitlelere ulaşabilmektedir. Ayrıca etkiledikleri insanların doğrudan karşılık vermelerine imkân tanımadığından bu araçlar tek yanlı belirleyici bir etkileme gücüne sahiptir. Kitle iletişim araçları sayesinde çocuklar toplumun genel görünümü hakkında bilgilere sahip olurlar. Bu araçların en önemli özelliklerinden biri de çocuklara örnek almaları için rol modeller sunabilmeleridir.
Sosyalleşmenin aşamaları:
Çocukluk , sosyalleşmenin en yoğun olduğu dönem olması ve etkisini hayat boyu sürdürmesi bakımından diğer dönemlerden ayrılır.
Gençlik ,bireyler gençlik çağında yavaş yavaş anne babalarından bağımsız bir şekilde yaşamaya ve karar almaya başlarlar. Bu da gençlik dönemi sosyalleşmesinin gerilimli bir süreç olarak yaşanmasına neden olur.Kimlik ve kişiliğin oturduğu bu dönemde gençler içinde yaşadıkları toplumun değişim dinamiği olurlar.
Yetişkinlik : Yetişkin sosyalleşmesi yeni sosyal ilişkiler, sosyal konumlar ve meslekler aracılığı ile gerçekleşir. Yetişkinlik dönemi yaşlılığa kadar uzanan en uzun sosyalleşme dönemidir.
Yaşlılık : Sosyalleşme bağlamında sosyolojik açıdan bakıldığında yaşlanma olgusu, bireylerin toplumu yönlendiren ana ilişkilerinin dışına çıkması olarak tanımlanabilir.
Toplumsal Statü : Bireyin toplum içinde işgal ettiği konumdur. Örneğin; öğrenci, marangoz, yaşlı, genç, milletvekili, öğretmen vb,
Doğuştan statüler :Kadın ya da erkek olmak, bir millete ait olmak, soylu bir ailenin üyesi olmak gibi bazı statüler doğuştan gelir. Çaba sarfedilmez.
Sonradan kazanılmış statüler: Bireyin çabası sonucu sonradan elde edilir: Meslek sahibi olmak, zengin olmak, anne olmak gibi.
Anahtar statü: Bireyin temel statüsü , toplumsal hayatta öne çıkan statüsüdür.
Anahtar rol : Anahtar statünün gerektirdiği davranışlardır.
Bireylerin statülerinin dayandığı kaynaklar servet, soy, cinsiyet, bireysel yetenek, eğitim düzeyi, görevin güçlüğü, sahip olunan iş ve önemi, yaş, medeni durum, gelir seviyesi, dinsel inanış vb. olabilir.
Toplumsal Rol : Bireyin statülerinin gerektirdiği, toplumun beklediği davranışlardır.Örneğin; bir doktordan öncelikli olarak beklenen rol, hastalarını muayene etmesidir.
Rol çatışması :Birey aynı anda birden fazla statü işgal eder ve dolayısıyla birden fazla rol oynar.Örneğin, bir kadının çocuğunun hem annesi
hem de öğretmeni olması bazen rol çatışmalarına neden olur.Bir anne olarak çocuğunu koruması bir öğretmen olarak objektif davranması gerekir.
Rol pekişmesi : Bireyin sahip olduğu rollerin birbirini desteklemesine rol pekişmesi denir. Örneğin bir anaokulu öğretmeninin anne olması birbirini destekleyen davranışları gerektirdiğinden rol pekişmesine neden olur.
Prestij : Bireyin statülerine toplumun verdiği değere sosyolojide prestij adı verilir. Bireyin toplumda oluşturduğu saygınlığa da prestij denir. Prestij kavramı toplumdan topluma ve aynı zamanda aynı toplumda zaman içerisinde değişebilen dinamik bir kavramdır. Örneğin eskiden devlet memurluğu prestijli meslek iken günümüzde bankacılık, medya gibi özel meslek alanlarının prestiji artmıştır.
Statüsel prestij: Statüden kaynaklanan prestijdir. Örneğin bir valiye statüsünden dolayı değer vermek ..
Kişisel prestij : Kişisel özelliklerden kaynaklanan prestijdir. Örneğin dürüstlüğü, işine verdiği önem ve iyi iletişimi nedeniyle bir çöpçüye toplumun büyük değer vermesi ve saygı göstermesi kişisel prestijinden kaynaklanır.
Statü aktarımı : Bir cumhurbaşkanın eşine cumhurbaşkanı gibi saygı gösterilmesi ve değer verilmesi durumunda statü aktarımı sözkonusudur.
TOPLUMSAL DEĞER : Değerler, bir gruba ya da topluma mensup olanların uymak durumunda oldukları veya dikkate almaları beklenen genelleşmiş ahlaki inançlar olarak kavramlaştırılabilir. İdealize edilmiş temel ve soyut ilkeler ya da standartlar halindedirler. Örneğin adam öldürmenin, hırsızlık yapmanın ve tembelliğin yanlış ve kötü; insan hayatına değer vermenin, dürüstlüğün ve çalışkanlığın doğru ve iyi olduğuna inanmamızı sağlayan etken, sosyalleşme sürecinde edindiğimiz değerlerdir.
TOPLUMSAL NORM : Toplumsal yaşamdaki ortak davranış kurallarıdır. Sosyolojide nesne ve davranışlara yüklenen iyi ve kötü gibi anlamlara değer, bu değerlerden doğan ve bireylerin davranışlarını sınırlayan somut ölçütlere toplumsal norm adı verilir.
Yazılı Norm :Anayasa, kanun , tüzük, yönetmelik. Devletin resmi organları tarafından uygulanır.
Yazısız Norm :Örfler , adetler, gelenek ve görenekler. Bizzat toplum tarafından uygulanır.
TOPLUMSAL KONTROL: Toplumların, üyelerinin değer ve normlara aykırı davranışlar sergilememesi için aldıkları önlemler ve kendi varlıklarını ve işleyişlerini sürdürmek için üyelerine yönelik uguladıkları birtakım baskı mekanizmaları vardır. . Sosyolojide bu mekanizmaların tümüne toplumsal kontrol adı verilir.
Resmi olmayan kontrol : Yazısız normlarla ilgili kontrol kınama, ayıplama, dışlama şeklinde gerçekleşir.
Resmi kontrol : Yazılı normlarla ilgili kontrol para ya da hapis cezası, hak mahrumiyetleri ya da toplumsal hizmetlerde çalıştırılma şeklinde olabilir.
TOPLUMSAL SAPMA :Bir toplumda veya toplumsal grupta hâkim olan değer ve normlara aykırı davranma hâline toplumsal sapma denir.Bazı insanlar olumlu ya da olumsuz yönde kural dışı davranışlar sergileyebilirler.
Olumlu sapma: Köleliğin egemen olduğu bir toplumda köleliğe karşı çıkmak ya da adil bir bölüşümün olmadığı bir toplumda
dengeli bir gelir dağılımını gerçekleştirmeye yönelik izinsiz gösteri yapmak gibi norm dışı davranışlar olumlu sapmaya örnektir.
Olumsuz sapma: Rüşvet, hırsızlık, cinayet, cinsel istismar, kaba ve küfürlü konuşma gibi norm dışı davranışlar olumsuz sapmaya örnektir.Olumsuz toplumsal sapma ile suç pek çok durumda örtüşse de aynı şeyler değildir.