Siyaset sözcüğü, Arapça kökenli olup “idare etmek, işleri yoluna koymak” anlamına gelir. Politika ise Yunancada “şehir devleti” anlamına gelen “polis” sözcüğünden gelmektedir ve “şehir halkının hayatıyla ilgili her şey” demektir.
Siyaset, devletin işlerini ve toplumla ilişkilerini, insanların yaşamını yönetim olgusu çerçevesinde ele alıp inceleyen temel kavramdır.
1. Siyaset bilimi ve siyaset felsefesi ne demektir? Açıklayınız.
Siyaset felsefesi; siyasal otoriteyi, bu otoritenin oluşumunu, kaynağını, gücünü nasıl sürdürdüğünü, siyasal otoriteyle birey arasındaki ilişkiyi ve bunların daha iyi, daha adil duruma gelip gelmeyeceğini ele alan bir felsefe disiplinidir.
Devlet yönetimiyle ilgilenen diğer bir disiplin de siyaset bilimidir. Bu bilim devlet kurumu başta olmak üzere siyasal kurumları, siyasal rejimleri, bu kurumların ve rejimlerin oluşmasında ve ilerlemesinde rol oynayan tutum ve davranışları olması gerekene göre değil, olduğu biçimiyle inceler.
Siyaset bilimi, diğer bilimler gibi siyasette “olanı” inceler, açıklar ve yasalarını bulmaya çalışır.
Siyaset felsefesi ise siyasette olanı değil, “olması” gerekeni ele alır ve yorumlar.Var olması istenen devletin tanımını ve özelliklerini araştırır.
2 . Siyaset felsefesinin temel kavramları nelerdir?
Birey: Bir toplumun üyesi olan, düşünceleriyle diğer insanlardan ayrılan, kendisine ait bir kimlikte toplumda yer edinen insanlardan her biri.
Toplum: Ortak bir kültürle var olan, kendi gereksinimlerini gidermek amacıyla bir arada bulunan, belirli değerlerle donanmış insan topluluğu.
Sivil Toplum: Devlet otoritesinin ve kurumlarının etkisini en aza indiren, etkinlikleriyle hak ve özgürlükleri savunan, belirli bir grup ya da toplumun çıkarları için gönüllü olarak bir araya gelmiş insan topluluğu.
İktidar: Siyasal gücü elinde bulunduran egemenliğin meşru temsilcisi olan, yönetme faaliyetini gerçekleştiren birey ya da grup.
Yönetim: İktidarda bulunanların yasal yetkileri çerçevesinde toplumu idare etmeleri.
Meşruiyet: İktidarı elinde bulunduranların yasalara uygun davranması.
Egemenlik: İktidar gücünün iç ya da dış herhangi bir baskıya maruz kalmaksızın meşru siyasal erkler tarafından kullanılması.
Hukuk: Bir toplumda bireylerin hem kendi aralarındaki hem de devletle olan ilişkilerini düzenleyen, kamu gücü ile desteklenen yasal normlar bütünü.
Yasa: Toplumda bireylerin davranışlarını hukuka uygun olarak düzenleyen ve belirleyen yazılı hukuk kuralları.
Bürokrasi: Toplum ve devlet işlerini yasalar çerçevesinde yürütmekle görevli, hiyerarşik bir yapı arz eden memurlar topluluğu.
Devlet: Belirli bir toprak parçası üzerinde egemenliğini sürdüren bir toplumun siyasal anlamdaki en üst organizasyonu.
Adalet: Genel anlamda herkese hak ettiğini -ödül ya da ceza olarak- vermek.
İnsan haklarına dayalı devlet: Hukukun üstünlüğüne dayalı anayasada insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı çoğulcu yönetim anlayışı.
Laiklik: Devletin bütün inaçlara ve dinlere aynı mesafede bulunduğunu ve inanç hürriyetini yasal teminat altına aldığını ifade eden niteliklerinden biri.
İnsan hakları: İnsanların salt insan olarak doğmalarından kaynaklanan vazgeçilemez, devredilemez ve sınırlandırılamaz olan, temel haklar olarak
anayasada güvence altına alınmış haklar bütünü.
Demokrasi: Halkın kendi kendini yönetme şeklidir.
İKTİDARIN KAYNAĞI
1.Korunma ihtiyacı: İnsan çeşitli ihtiyaçları olan bir varlıktır. Bu ihtiyaçlar, korunma başta olmak üzere, eğitim alma, sağlıklı ve bilgili yetişme, ahlaki bakımdan
olgunlaşmadır. İktidar da kaynağı ve meşruiyetini bu türden ihtiyaçları karşılayıp sürdürebilir kılmasından alır. Bu bakış açısını temsil eden filozoflar arasında
Platon, Aristoteles, Farabi ve İbni Haldun sayılabilir
2.Tanrı: İktidarın kaynağını Tanrı olarak gören anlayışa göre devlet, Tanrıʼnın isteği doğrultusunda oluşturulan bir kurumdur. Öyleyse, Tanrıʼnın yeryüzündeki temsilcileri de devleti yönetenlerdir. Bu nedenle halk yani yönetilenler, yönetici sınıfa tabi olmak zorundadır. Yönetilenlerin yöneticilerine tabi olmaması Tanrıʼya
karşı çıkma anlamına gelir. Bu görüşü temellendiren Orta Çağ filozoflarından St. Augustinus (Agustin, 354-430)ʼe göre iktidar, Tanrıʼnın koyduğu yasalara göre yönettiği sürece meşrudur.
3. Toplumsal sözleşme: Günümüzde de ağırlıklı olarak geçerliliğini koruyan görüşe göre iktidar kaynağını sosyal sözleşmeden alır. Bireyler gönüllü olarak birlikte yaşama isteğini bir sözleşme ile ortaya koyarlar ve bunu üst kurum olan devlette somutlaştırırlar. T. Hobbes, J. Locke, J.J. Rousseaueʼnun temsil ettiği bu görüşe
göre meşruiyetin ölçütü, halkın özgür iradesiyle ortaya koyduğu toplumsal sözleşmeye dayanır.
MAX WEBER'E GÖRE EGEMENLİK TÜRLERİ
1. Geleneksel Egemenlik Biçimi: Siyasi otorite egemenliğini geleneklere dayandırır. Bu tarz egemenlik babadan oğula geçer. Monarşinin ve feodal yapının oluştuğu toplumlarda görülür.Örneğin Osmanlı imparatorluğu
2. Karizmatik Egemenlik Biçimi: Karizmatik liderlik, güvenme ve inanmaya dayalı itaat biçimiyle kendisini gösterir. Karizmatik lider başka insanları yönlendirme ve onları etrafında toplayabilme becerisini doğuştan getirdiği kendi kişilik özelliklerine borçludur. Peygamberler, kahramanlar ve itaat edilen farklı otoriteler bunlara örnektir. (Atatürk ,Hitler ...)
3. Rasyonel - Yasal Egemenlik Biçimi: Demokratik yönetimlerde görülen bir egemenlik biçimidir. Yazılı hukuk kurallarına dayanır. İktidar meşruiyetini bu kurallara bağlı olarak sürdürür. Yalnız yönetilenler değil, yönetenler de hukuk kurallarına uygun hareket etmekle yükümlüdürler. Sınırsız güç ve yetki söz konusu değildir. Yönetim kuvvetler ayrılığı ilkesine göre işler. Örneğin Obama ,Merkel ...
3.İdeal devlet düzeninin varlığını reddedenler
Sofistler: Protagorasʼa göre, genelgeçer bir kuraldan bahsetmemiz mümkün değildir. Çünkü herkesin üzerinde uzlaşacağı bir kural yoktur. Bu yüzden ideal düzenin varlığından da söz edilemez.
Nihilizm: Nihilizme göre ideal düzen yoktur. Kaynağını Gorgiasʼın düşüncelerinde bulan bu anlayış, her türlü ilke ve kural içeren öğretilere karşıdır. Nihilistler toplumsal düzen sembolü olan devlet ve onun bütün kurumlarını yaptırımın kaynağı olması nedeniyle reddederler.
Anarşizm: Her türlü otorite ve düzeni reddeder. Anarşizme göre insanlar üzerinde baskı oluşturan tüm kısıtlama ve zorlamalar kaldırılmalıdır.
4. İdeal devlet düzeninin varlığını kabul edenler
Özgürlüğü Temel Alan Yaklaşım(Liberalizm,Kapitalizm)
Adam Smith (Edım Simit, 1723-1790)ʼin “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” sözüyle ifade edilen özgürlükçü anlayış devletin ekonomik, toplumsal ve siyasal yaşama müdahalesini reddeden bir yapıyı anlatır. İdeal düzenin temellerini özgürlüğe dayandıran bu yaklaşım liberalizm olarak bilinir. Devlet-birey
ilişkilerinde bireysel özgürlükler alanını olabildiğince genişletmeyi hedefleyen liberalizm, temel hak ve özgürlükleri önceleyen siyasal, sosyal, ekonomik yapıyı ifade eder.
Eşitliği Temel Alan Yaklaşım(Sosyalizm)
Liberalizme tepki olarak doğan eşitlikçi anlayış sosyalizm olarak bilinir. Sosyalizm, liberalizmin ekonomik yönden gelir dağılımında eşitsizliklere yol açtığı eleştirisi ile ideal düzenin ölçütü olamayacağı düşüncesini ileri sürer. Sosyalizm eşitliğe dayalı ideal bir sistemi oluşturmak için özel mülkiyetin olmaması gerektiği düşüncesinden hareketle üretim araçlarının kontrolünün devletin elinde olması gerektiğini savunur.
Adaleti Temel Alan Yaklaşım(Sosyal hukuk devleti): Ne eşitliğin ne de özgürlüğün tek başına ideal düzenin ölçütü olamayacağını ileri süren anlayışa göre ideal düzenin ölçütü ancak adalettir. Hem eşitlikçi hem de özgürlükçü yaklaşımın ideal düzeni oluşturmak için birey ve toplumun haklarını savunurken ayrıcalıklı sınıfların ortaya çıkmasına yol açtıkları ileri sürülmektedir.
Adaleti temel alan görüş özgürlük ve eşitliğin ayrı birer kast sistemi oluşturmayacak dengeli bir biçimde dağıtıldığı sistemi oluşturmayı öngörür. Bu yaklaşıma
göre adalet herkese hak ettiğini vermeyi gerektirir. Yalnızca eşitlik ya da yalnızca özgürlük ideal düzeni oluşturmaz. Ancak fırsatlarda eşitlik ve ölçülü özgürlük
siyasal, sosyal, ekonomik hakların verilmesini ve ideal düzenin adaletli bir biçimde gerçekleştirilmesini sağlar.
5.Ütopya: Ütopya etimolojik olarak Yunanca “hiçbir yerde bulunmayan” anlamına gelen Türkçeye “düş ülke” diye çevrilen bir kavramdır. Kavramı ilk kullanan
T. More olmasına karşın tanıma uyan ilk eser ise Platonʼa aittir. Ütopyalar, istenilen ve korku ütopyaları olarak ikiye ayrılır.
Siyaset, devletin işlerini ve toplumla ilişkilerini, insanların yaşamını yönetim olgusu çerçevesinde ele alıp inceleyen temel kavramdır.
1. Siyaset bilimi ve siyaset felsefesi ne demektir? Açıklayınız.
Siyaset felsefesi; siyasal otoriteyi, bu otoritenin oluşumunu, kaynağını, gücünü nasıl sürdürdüğünü, siyasal otoriteyle birey arasındaki ilişkiyi ve bunların daha iyi, daha adil duruma gelip gelmeyeceğini ele alan bir felsefe disiplinidir.
Devlet yönetimiyle ilgilenen diğer bir disiplin de siyaset bilimidir. Bu bilim devlet kurumu başta olmak üzere siyasal kurumları, siyasal rejimleri, bu kurumların ve rejimlerin oluşmasında ve ilerlemesinde rol oynayan tutum ve davranışları olması gerekene göre değil, olduğu biçimiyle inceler.
Siyaset bilimi, diğer bilimler gibi siyasette “olanı” inceler, açıklar ve yasalarını bulmaya çalışır.
Siyaset felsefesi ise siyasette olanı değil, “olması” gerekeni ele alır ve yorumlar.Var olması istenen devletin tanımını ve özelliklerini araştırır.
2 . Siyaset felsefesinin temel kavramları nelerdir?
Birey: Bir toplumun üyesi olan, düşünceleriyle diğer insanlardan ayrılan, kendisine ait bir kimlikte toplumda yer edinen insanlardan her biri.
Toplum: Ortak bir kültürle var olan, kendi gereksinimlerini gidermek amacıyla bir arada bulunan, belirli değerlerle donanmış insan topluluğu.
Sivil Toplum: Devlet otoritesinin ve kurumlarının etkisini en aza indiren, etkinlikleriyle hak ve özgürlükleri savunan, belirli bir grup ya da toplumun çıkarları için gönüllü olarak bir araya gelmiş insan topluluğu.
İktidar: Siyasal gücü elinde bulunduran egemenliğin meşru temsilcisi olan, yönetme faaliyetini gerçekleştiren birey ya da grup.
Yönetim: İktidarda bulunanların yasal yetkileri çerçevesinde toplumu idare etmeleri.
Meşruiyet: İktidarı elinde bulunduranların yasalara uygun davranması.
Egemenlik: İktidar gücünün iç ya da dış herhangi bir baskıya maruz kalmaksızın meşru siyasal erkler tarafından kullanılması.
Hukuk: Bir toplumda bireylerin hem kendi aralarındaki hem de devletle olan ilişkilerini düzenleyen, kamu gücü ile desteklenen yasal normlar bütünü.
Yasa: Toplumda bireylerin davranışlarını hukuka uygun olarak düzenleyen ve belirleyen yazılı hukuk kuralları.
Bürokrasi: Toplum ve devlet işlerini yasalar çerçevesinde yürütmekle görevli, hiyerarşik bir yapı arz eden memurlar topluluğu.
Devlet: Belirli bir toprak parçası üzerinde egemenliğini sürdüren bir toplumun siyasal anlamdaki en üst organizasyonu.
Adalet: Genel anlamda herkese hak ettiğini -ödül ya da ceza olarak- vermek.
İnsan haklarına dayalı devlet: Hukukun üstünlüğüne dayalı anayasada insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı çoğulcu yönetim anlayışı.
Laiklik: Devletin bütün inaçlara ve dinlere aynı mesafede bulunduğunu ve inanç hürriyetini yasal teminat altına aldığını ifade eden niteliklerinden biri.
İnsan hakları: İnsanların salt insan olarak doğmalarından kaynaklanan vazgeçilemez, devredilemez ve sınırlandırılamaz olan, temel haklar olarak
anayasada güvence altına alınmış haklar bütünü.
Demokrasi: Halkın kendi kendini yönetme şeklidir.
İKTİDARIN KAYNAĞI
1.Korunma ihtiyacı: İnsan çeşitli ihtiyaçları olan bir varlıktır. Bu ihtiyaçlar, korunma başta olmak üzere, eğitim alma, sağlıklı ve bilgili yetişme, ahlaki bakımdan
olgunlaşmadır. İktidar da kaynağı ve meşruiyetini bu türden ihtiyaçları karşılayıp sürdürebilir kılmasından alır. Bu bakış açısını temsil eden filozoflar arasında
Platon, Aristoteles, Farabi ve İbni Haldun sayılabilir
2.Tanrı: İktidarın kaynağını Tanrı olarak gören anlayışa göre devlet, Tanrıʼnın isteği doğrultusunda oluşturulan bir kurumdur. Öyleyse, Tanrıʼnın yeryüzündeki temsilcileri de devleti yönetenlerdir. Bu nedenle halk yani yönetilenler, yönetici sınıfa tabi olmak zorundadır. Yönetilenlerin yöneticilerine tabi olmaması Tanrıʼya
karşı çıkma anlamına gelir. Bu görüşü temellendiren Orta Çağ filozoflarından St. Augustinus (Agustin, 354-430)ʼe göre iktidar, Tanrıʼnın koyduğu yasalara göre yönettiği sürece meşrudur.
3. Toplumsal sözleşme: Günümüzde de ağırlıklı olarak geçerliliğini koruyan görüşe göre iktidar kaynağını sosyal sözleşmeden alır. Bireyler gönüllü olarak birlikte yaşama isteğini bir sözleşme ile ortaya koyarlar ve bunu üst kurum olan devlette somutlaştırırlar. T. Hobbes, J. Locke, J.J. Rousseaueʼnun temsil ettiği bu görüşe
göre meşruiyetin ölçütü, halkın özgür iradesiyle ortaya koyduğu toplumsal sözleşmeye dayanır.
MAX WEBER'E GÖRE EGEMENLİK TÜRLERİ
1. Geleneksel Egemenlik Biçimi: Siyasi otorite egemenliğini geleneklere dayandırır. Bu tarz egemenlik babadan oğula geçer. Monarşinin ve feodal yapının oluştuğu toplumlarda görülür.Örneğin Osmanlı imparatorluğu
2. Karizmatik Egemenlik Biçimi: Karizmatik liderlik, güvenme ve inanmaya dayalı itaat biçimiyle kendisini gösterir. Karizmatik lider başka insanları yönlendirme ve onları etrafında toplayabilme becerisini doğuştan getirdiği kendi kişilik özelliklerine borçludur. Peygamberler, kahramanlar ve itaat edilen farklı otoriteler bunlara örnektir. (Atatürk ,Hitler ...)
3. Rasyonel - Yasal Egemenlik Biçimi: Demokratik yönetimlerde görülen bir egemenlik biçimidir. Yazılı hukuk kurallarına dayanır. İktidar meşruiyetini bu kurallara bağlı olarak sürdürür. Yalnız yönetilenler değil, yönetenler de hukuk kurallarına uygun hareket etmekle yükümlüdürler. Sınırsız güç ve yetki söz konusu değildir. Yönetim kuvvetler ayrılığı ilkesine göre işler. Örneğin Obama ,Merkel ...
3.İdeal devlet düzeninin varlığını reddedenler
Sofistler: Protagorasʼa göre, genelgeçer bir kuraldan bahsetmemiz mümkün değildir. Çünkü herkesin üzerinde uzlaşacağı bir kural yoktur. Bu yüzden ideal düzenin varlığından da söz edilemez.
Nihilizm: Nihilizme göre ideal düzen yoktur. Kaynağını Gorgiasʼın düşüncelerinde bulan bu anlayış, her türlü ilke ve kural içeren öğretilere karşıdır. Nihilistler toplumsal düzen sembolü olan devlet ve onun bütün kurumlarını yaptırımın kaynağı olması nedeniyle reddederler.
Anarşizm: Her türlü otorite ve düzeni reddeder. Anarşizme göre insanlar üzerinde baskı oluşturan tüm kısıtlama ve zorlamalar kaldırılmalıdır.
4. İdeal devlet düzeninin varlığını kabul edenler
Özgürlüğü Temel Alan Yaklaşım(Liberalizm,Kapitalizm)
Adam Smith (Edım Simit, 1723-1790)ʼin “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” sözüyle ifade edilen özgürlükçü anlayış devletin ekonomik, toplumsal ve siyasal yaşama müdahalesini reddeden bir yapıyı anlatır. İdeal düzenin temellerini özgürlüğe dayandıran bu yaklaşım liberalizm olarak bilinir. Devlet-birey
ilişkilerinde bireysel özgürlükler alanını olabildiğince genişletmeyi hedefleyen liberalizm, temel hak ve özgürlükleri önceleyen siyasal, sosyal, ekonomik yapıyı ifade eder.
Eşitliği Temel Alan Yaklaşım(Sosyalizm)
Liberalizme tepki olarak doğan eşitlikçi anlayış sosyalizm olarak bilinir. Sosyalizm, liberalizmin ekonomik yönden gelir dağılımında eşitsizliklere yol açtığı eleştirisi ile ideal düzenin ölçütü olamayacağı düşüncesini ileri sürer. Sosyalizm eşitliğe dayalı ideal bir sistemi oluşturmak için özel mülkiyetin olmaması gerektiği düşüncesinden hareketle üretim araçlarının kontrolünün devletin elinde olması gerektiğini savunur.
Adaleti Temel Alan Yaklaşım(Sosyal hukuk devleti): Ne eşitliğin ne de özgürlüğün tek başına ideal düzenin ölçütü olamayacağını ileri süren anlayışa göre ideal düzenin ölçütü ancak adalettir. Hem eşitlikçi hem de özgürlükçü yaklaşımın ideal düzeni oluşturmak için birey ve toplumun haklarını savunurken ayrıcalıklı sınıfların ortaya çıkmasına yol açtıkları ileri sürülmektedir.
Adaleti temel alan görüş özgürlük ve eşitliğin ayrı birer kast sistemi oluşturmayacak dengeli bir biçimde dağıtıldığı sistemi oluşturmayı öngörür. Bu yaklaşıma
göre adalet herkese hak ettiğini vermeyi gerektirir. Yalnızca eşitlik ya da yalnızca özgürlük ideal düzeni oluşturmaz. Ancak fırsatlarda eşitlik ve ölçülü özgürlük
siyasal, sosyal, ekonomik hakların verilmesini ve ideal düzenin adaletli bir biçimde gerçekleştirilmesini sağlar.
5.Ütopya: Ütopya etimolojik olarak Yunanca “hiçbir yerde bulunmayan” anlamına gelen Türkçeye “düş ülke” diye çevrilen bir kavramdır. Kavramı ilk kullanan
T. More olmasına karşın tanıma uyan ilk eser ise Platonʼa aittir. Ütopyalar, istenilen ve korku ütopyaları olarak ikiye ayrılır.
Olumlu (İstenilen) Ütopyalar
Campanella-Güneş Ülkesi
F. Bacon - Yeni Atlantis